Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

ALBERTO MANGUEL’İN BEŞ KENTİ

ALBERTO MANGUEL’İN BEŞ KENTİ

“Mâzi dâima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her ân hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecbûruz.” Ahmet Hamdi Tanpınar

 

Halide Edib Adıvar; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabı münasebetiyle yazdığı yazıda, “Allah memleketimizde herhangi insanı dâhilikten muhafaza etsin derim. Fakat fıtrî istidat yalnız beş on kişiye atfedildiği için Hamdi Tanpınar’ı da rütbe ve reklâm terimi olan dâhiler arasında değil, fıtrî istidatlı sayısı az kişiler arasında saymak daha muvafık olur.” diyor. Tanpınar’ın mutantan nesrinden hareketle mesela Erzurum şehrine “muharrir üç muhtelif devirden ve cepheden bakarak portresini çizmiştir. Âdeta yılların ve vak’aların değiştirdiği aynı simanın üç muhtelif portresini seyrediyor gibi “Erzurum’u okuyorsunuz.” şeklinde eserin değişik bir özelliğine dikkat çekiyor.(sh. 37)

            “Nihayet Ahmet Hamdi Tanpınar bize milliyetçiliğin sanat planında ne olduğunu öğreten nâdir sanatçılarımızdandır. Onun nazariyesi gösterişten, slogandan, yaygaradan uzaktı. Bir millet tarihiyle, mâzisiyle, sanat değerleri ve ecdat portreleriyle nasıl sevilir, bütün bunlar şahsî bir macera gibi nasıl yaşanır ve sonra nasıl dilin nâdide mısraları ve en güzel nesirleri halinde şiirleştirilir… Bu soruların cevabını hep onun eserlerinde bulduk.” diyor Birol Emil, (sh. 125)

            Mehmet Çavuşoğlu, “Beş Şehir’i Okurken” isimli yazısında Tanpınar’ın “Ne içindeyim zamanın/ Ne büsbütün dışında” mısralarını mezar taşı yazısı olarak nitelendirip;  Beş Şehir için “O kitaptan fazla bir şeydir, bir çağrı-eserdir.” diye tespitte bulunuyor. (sh. 172-173)

Haldun Taner, “Ahmet Hamdi’nin bir büyük ve değerli özelliği de, ustası Yahya Kemal’in etkisiyle Türk geçmişinin ve bugünün sentezine yönelik bir yaklaşım içinde bulunuşu idi. Sanat tarihimizin inceliklerini edebî bir dille, onun kadar sevgi ve vukufla okuyucuya getiren bir benzerini tanımıyorum. Hepimiz Ankara’ya, İstanbul’a, Konya’ya, Erzurum’a, Bursa’ya onun gözüyle baktığımız zaman hem ulusal, hem kişisel zenginliğimizden övünç duyarız. Ulusal, çünkü o şehirlere niteliklerini veren her şey başta sanat yapıtları olmak üzere, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sıcak kaleminde dile gelir, içimize işler ve onun üzerinde durduğu o mekân ve mekân sanki beyaz kâğıtta canlanır. Kişisel çünkü bu sihirbazın kalemi bizim içimizde ona akraba telleri kıpırdatır, onunla aramızda ad bir ortaklık övüncü yaratır. Bursa’nın akarsuları onun sayfalarında şakırdamaya başlar. Süleymaniye’nin minarelerinden kopup gelen ılık bir rüzgâr yüzünüzü okşar. Bence Ahmet Tanpınar’ın en büyük şaheseri Beş Şehir adlı ölmez yapıtıdır.  Bu beş şehir durdukça, bu yapıt da onu en içten yorumu olarak ayakta kalacaktır, kanısındayım. Bir yazarın ulusal kültürü ve geçmişinin kalıtımı ile bu rütbe özdeşlemesinden ve onu yurttaşlarına böylesine ustalıkla yaymasından daha büyük bir yurt ve kültür hizmeti düşünülebilir mi?” ( Kaynak: “BİR GÜL BU KARANLIKLARDA, Tanpınar Üzerine Yazılar, Abdullah Uçman, Handan İnci, İst. 3F  Yayınevi, sh. 354)

Şaban Sağlık, Hece Dergisinin “Medeniyet, Edebiyat ve Kültür Bağlamında ŞEHİRLERİN DİLİ” isimli özel sayısında, “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Şehir” başlıklı incelemesinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı da yer ayırır ve şunları söyler:

“Şehir olgusu ilk defa Tanpınar’ın ‘Huzur’ romanında bir mekân malzemesi olmaktan çıkmış, toplumsal dokunun içinde yaşayan bir varlığa dönüşmüştür. Tanpınar’a gelinceye kadar Türk romanında şehir, bir dekordan ibarettir. Mesela Mümtaz sevdiği kadın olan Nuran’la İstanbul’u özdeşleştirir ve Nuran’a şunu sorar: ‘Birbirimizi mi, yoksa Boğaz’ı mı seviyoruz?’ Dolayısıyla Mümtaz, ne İstanbul’u, ne Boğaz’ı, ne eski musikiyi, ne de sevdiği kadını birbirinden ayırmaya imkân bulamazdı.” (Hece, Sayı: 150/151/ 152, 2009, sh. 315)

5 Kasım akşamı, bir gurup yazar, gazeteci, akademisyenle Gülbahçe’de Arjantinli yazar Alberto Manguel ile birlikteydik. 5. İstanbul Tanpınar Edebiyat Festival’inin konuğu olan Manguel, Tanpınar’ın Beş Şehri’nin izlerini sürerek yeniden yazıyordu.

Festival Koordinatörü Fatma Cihan Akkartal’ın unutulmaz katkılarıyla…  büyük annesinden, ortak kültürel değerlere, küresel sızıntılara ve etkilere, kahramanların tükenişine, Esop Masallarından süt reçeline, kitabın geleceğine kadar muhtelif konularda sohbet yapıldı.

Manguel sempatik, ünlü, usta bir yazar. Bakalım onun eserini okuyanlar, hangi görüşleri bulacak, hakkında neler söyleyecekler. Sipariş kitapları da yazmanın, kendine göre çeşitli zorlukları vardır herhalde.

 Benim merak ettiğim husus, tarafsız bir bakış nasıl sağlanacak; bizler bile çarpık yapılaşmayı, yeni nesillere miras kalan diz boyu bazı sorunları tenkit ederken; yazar müspet eleştiri yapabilir mi?

Söz gelişi en meşhur, tarihî hüviyetini koruması gereken, şehrin orta yerinde rastlanılan ve hayat öpücüğü kondurulan saltanatlı David People, Manhattan, Augustus, Jack, Willy, İkonyum gibi gittikçe artan Selçuklu Müslüman mekân isimlerini, deli kızın bohçası gibi konduruluvermiş binaları, beton kopya ucubeleri görünce, yine de övgüler dizebilir mi.

 Şeh(irle)rin gizli kimliği, ortak buluşma noktaları”, “şahsiyeti”, “ben idraki”, hatta “ataları” hakkında ne düşünür.

Bir karmaşayı, zihin karışıklığını, kültürel kararsızlığı mı; hedefi, iddiası ve maziyle anlaşma hevesi arasındaki uçurumları mı?

Gerçek, yazarlık ve vicdan arasındaki denge nasıl kurulur? Gözlem ve izlenimlerini hangi ölçüye, bakış açısına, neye oturtur.

Kimin varlık alanını açıp, genişleterek yücelttiğimizi; gövde ve güç gösterisini sağlayıp doğruladığımızı, şehirlerimizin boynundaki küresel diş izlerini, yüreğini ortaya koyarak dert edinebilir mi?

Bizim içinse, ne kolay bir (vaz) geçiştir. Soysuz bir “Dünya Kenti” tanımlamasının bir yabancı için anlamı nedir?

Yoksa bu çılgınlık ve şuursuzluk; çok kimlilik, çok kültürlülük çok çok…süslü etiket, ambalaj, makyajlarla bilâkis desteklenmeli ve beslenmeli midir?

Tanpınar’ın Beş Şehri gülünçleştirilmeli, ebediyen mi tarihe gömülmeli, ya da yaşayan zombilere dönüştürülmelidir.

Türkiye’yle ilgili genel bir yozlaşmayı, ruh düşkünlüğünü, çıplak hakikatin dayanılmaz ağırlığını yahut hafifliğini kaç Alberto Manguel kitabı telâfi edebilir. Ya da kaç Alberto Manguel?

Fakat belki siz de “imaj, tanıtım her şeydir” diyenlerdensiniz.

Gerçi son senelerde Türk Milleti olarak o kadar çok hakarete saldırıya uğradık ki,  cicili bicili kitaplar, yıpranan sinirlerimize iyi gelebilir belki de.

GURUR

4 Kasım 2013 tarihli “Demokrasi Kahramanları” yazımıza ek:

“ABD Başkanı Barack Obama’nın 2012 başkanlık seçimleri sırasında, yardımcıları ile gerçekleştirdiği bir toplantıda insansız hava araçları (İHA) saldırılarını kastederek ‘insan öldürmekte gerçekten iyiyim’ dediği iddia edildi.

(…)Obama’nın sarf ettiği iddia edilen sözlere yer veren Yahoo News ve Business İnsider siteleri ‘Bu sözler 2009 Nobel barış Ödülü’ sahibine uymuyor’ yorumunda bulundu” (5 Kasım 2013 tarihli basından)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR